hüzün.
sabah konuştuğum cümlenin arkasını akşamında toplayamadım. sabah dedim, "başlığı hüzün olan bir yazı yazarsam insanların okurken ağlamalarını beklerim." dedim. akşam oldu, öyle bir hüzünlendim umursamazlığım tavan yaptı yine. önce insanlardan koşarak uzaklaşmak istedim, sonra kendimden. tabi ne insanlardan, ne de kendimden kaçabilmenin yolunu keşfettim henüz. bu sefer çantamı bile arkamda bırakmak istedim, bir daha görmemek için her şeyi verebilmeyi istedim. kendinden uzaklaşmak isteyen bir insanın başkasına verebileceği her şey ne olabilir ki? yani, hiçbir şeye sahip olmayan bir insanın her şeyi nedir? ölürken hüznümü mü bırakacağım insanlığa? mutluluksuzluğu mu? neyi?
sabahın erken saatleriydi. güneş kendini yeni yeni göstermişti. saat belki beşi, belki altıyı yeni yeni geçiyordu yani. uyanır uyanmaz sigarama koştum. fakat içmedim, sadece sigarayı bir kenara bırakıp beklemeyi yeğledim. saatin daha hızlı geçmesini bekledim. saniyeleri tek tek saydım. 301, 302, 303, 304, 30…
sabahın erken saatleriydi. güneş kendini yeni yeni göstermişti. saat belki beşi, belki altıyı yeni yeni geçiyordu yani. uyanır uyanmaz sigarama koştum. fakat içmedim, sadece sigarayı bir kenara bırakıp beklemeyi yeğledim. saatin daha hızlı geçmesini bekledim. saniyeleri tek tek saydım. 301, 302, 303, 304, 30…